Pınar Aksoy
Aachen ALMANYA NEREYE GİTSEK YURTDIŞI

Aachen Noel Pazarı | Aachener Weihnachtsmarkt | Aachen Christmas Market

Dün son kez noel pazarında gezinip, son kakaomuzu içip, şekerli kakao kaplı bademden aldıktan sonra evin yolunu tutunca, hep görmek isteyeceğim bir ortamın 1 ay boyunca kuruluşundan bitiş sürecine kadar içinde olabildiğim için çok şanslı hissettim kendimi. Hafızamın derinliklerine sakladım o mutluluk anını. Şimdi de günlüğümde ölümsüzleştiriyorum onu. Dönüp okuduğumda o anlara ışınlayacak beni, burnuma yine kızartma kokuları gelecek, sıcak sıcak aldığımız bademlerin tadı ağzımı sulandıracak. Diğer okuyanlarına da karlı, ışıltılı, sıcak bir yeni yıl filmi izlemiş gibi tatlı bir his yaşatır belki.

Sonbaharda gelmiştik Aachen’a. 7 Ekim 2017, her yer sonbahar renklerindeydi. Ağaca hasret ben, yere dökülen tüm yaprakların arasından geçiyordum. Daha tüm yapraklar dökülmemişti tabi, sapsarı, kırmızı yapraklar hala ağaçların üzerindeydi. Çok güzeldi yani, o yüzden de sevmiştim Aachen’ı. Her gün dışarıda tüm sokaklarını yürüyordum. Gün sonunda da haritama işaretliyordum gittiğim yerleri. Sonra da aslında ne kadar küçük bir yer olduğunu fark ettim. Hangi yolun nereye çıktığını (ki benim için gerçekten büyük bir şey) bilebiliyordum artık haritama bakmadan. Tüm algılarım açık, her yana baka baka yürüyordum. İçinde çok sevdiğim şeyler bulduğum dükkanları keşfettikçe mutlu oluyordum. Bir de vitrinler var tabii. Onlardan gözlerimi alamıyordum. Özellikle pastanelerin ve çikolatacıların. Sonbahar vardı hepsinde. Balkabakları, yapraklar, turuncular. Sonra Ekim’in sonu geldi, cadılar bayramını kutladılar ve sonbahar bitti sanki. Hava çoktan soğumuştu zaten de vitrindeki o kabaklar, turuncular da kalkıverdi. Kısa bir süre perdelerle kapalı kaldılar. Perdeler kalktı ve ardında kış göründü. Yeni yıl hazırlıklarıydı bunlar, hatta onlar için daha çok noel. Vitrinler kızarmıştı artık, parlıyorlardı. Mağazalardaki cadılı, balkabaklı, örümcekli süsler, kostümler küçük bir köşeye atılmışlardı. Daha Kasım’a yeni girmiştik, ne çabuk geldi bu değişim böyle. Önce şaşırdım aslında, erken gelmişti ama alıştım tabii hemen. İçten içe zaten bu zamanları düşünüp heyecanlanmıyor muydum sanki? Küçükken yeni yıl temalı bir kaç tane çizgi film içeren bir cd almıştım, aldırmıştım yani 🙂 Onları izler başka bir dünyaya giderdim sanki. Sonra 2000 senesine gireceğimiz yıl, hatırlayan var mı? Ben 7 yaşındaydım ve o gün öğleden sonra beklemekten sıkılıp uyumuştum. Korku içinde uyanıp “girdik mi yoksa milenyuma” demiştim anneme (bazı anlar hiç silinmiyor insanın aklından, ne yapayım 🙂 ). İşte çoğu herkes gibi beni de ufaktan bir heyecan alıyor bu dönemlerde. Aachen’da neler oluyora dönersek; ben daha vitrinlerin değişim hızına ayak uydurmaya çalışırken bir kaç gün sonra da önümden bir araba geçti, arkasında da ahşap bir kulübe çekiyor. Hem de normalde araçların girmesinin yasak olduğu yola giriverdi. Anladım tabii ki. Noel pazarı kurmaya başlıyorlaar!

Bende bir bayram havası. Sonra o küçük kulübeler hep gelmeye devam ettiler. Önce belediye binasının (Rathaus) arkasındaki büyükçe meydan Katschhof’ta birikmeye başladılar. Sonra Rathaus’un önündeki Marktplatz’da. Sonra en sevdiğim küçük meydan Münsterplatz’da. Hummalı çalışmalar vardı. Her gün o kulübelerin başındalardı. Yollara ışıklı taklar asıldı, kulübeler ışıklı çam dallarıyla süslendi. Sahne kuruldu, iki yanına iki dev “printen” konuldu (hemen solda fotoğrafta görünüyor). Her geçen gün süsler, teferruatlar arttı. Gittikçe güzelleşti. Kulübelere asılan tabelaları okuma ve ne satılacağını anlama çalışmalarım sürdü. Arada tek tük kulübelere sahipleri gelmeye başladı. Satacakları ürünleri dizmeye başladılar. İlk gördüğümü beğenmedim hatta, bu ne dedim, bunca şey bu saçma, her yerde olan metal tabelalar için mi diye düşündüm. Hemen moral bozmadım. Hazırlıklar 20 güne yakın sürdü. Ha bugün ha yarın diye bekleye bekleye 24 Kasım’da açılacağını öğrendim. Sabah okula gitmiştim. Akşam 5’e doğru Göker’le birlikte merkeze yürümeye başladık. Heyecanlıyım, beklediğim gün gelmiş. Normalde merkezden sonra (merkez dediğim Markplatz) okula kadar olan yol hep gözümde büyür ama bu sefer hızlı hızlı nasıl geçmiş anlamadım bile. İyice yaklaştık, Kockerellstrasse’den de geçtik. Geldik işte. Hava tabi çoktan kararmış (burada güneş ne gezer, tabii bir de mevsim kış), ışıklar yanıyor, her yer kalabalık. Bu kadar insan yaşıyor muydu burada ya? Diğer zamanlar neredeydiniz? (Aachen hem küçük bir şehir hem de normal zamanlarda oldukça sessiz, sakin) Bir hareketlilik, bir ses, bir canlılık. Yaşasın! Hemen kalabalığa karıştık. Herkes bir yerlerde kümelenmiş. Gruplardan neşeli sesler. Ellerinde bardaklar, içlerinde sıcak şarap, nam-ı değer glühwein (o kadar çok gördüm ki bu kelimeyi ezberledim artık). Biz de aralarda yürüyüp duruyoruz. Aşağı meydana iniyoruz. Sahnede bir sürü çam ağacı ve orkestra var, hazırlık yapıyorlar. Sanki halk korosu gibiydi, küçük büyük herkes katılmış gibi geldi bana. Önünde bekliyoruz, sonra başlıyor onlar da. Tam havaya girdim o zaman. Sahnenin kenarında bir makine var, ona yöneldik sonra. Fotoğraf çekip kartpostal yapıyor. Onla biraz uğraştıktan sonra yürümeye devam ediyoruz. Üstünkörü tezgahlarda ne var ne yok bakıyoruz. Acıktık da tabi. O an hem ‘noel pazarı’nın yenisiyiz, hem de açlığa dayanamıyoruz. Tek gördüğümüz herkes sosisli sandviç yiyor. Bunlar domuz etidir diye yemiyoruz (sonradan da tescilledik, hepsi domuz etinden yapılıyormuş). En sonunda meydandaki ‘Sultans of Döner’ de alıyoruz soluğu 😀 Oturacak yeri yok, biz de ortama uyup herkes gibi elimizde dürümümüzle dolanmaya başlıyoruz. 

O gün aynı zamanda ‘Black Friday’. Göker de bir yandan Mediamarkt’a gitmek istiyor tabii ki (teknoloji mağazaları onun habitatı). Ben çok gönüllü değilim çünkü uzunca bir süre göremeyeceğim bu pazarı çünkü 5 gün sonra İstanbul’a gideceğim sınav için. O 5 gün de evde ders çalışıyor olacağım. Neyse, dönüşte altını üstüne getirme düşüncesiyle biz ayrılıyoruz pazardan. 15 gün sonra oluyor tekrar buluşmamız. Her şey daha bir oturmuş sanki. Alışmış herkes artık şehrin ortasında kurulan bu ışıltıya. Bir de hava baya soğumuş. Hatta sabahları kar yağıyor. Ama pek tutmuyor kar. Ben de kar botlarımı giydim, çıktık yine dışarı. Soğuğa direne direne dolaşıyoruz. Isınmak için ilk sıcak çikolata ile açılışı yapıyoruz. Tezgahın önünde içip ısındıktan sonra kupayı iade edip depozitoyu alıyoruz. Nasıl olsa daha çoook içeriz, en beğendiğim kupayı alırım hatıra olarak. İlerleyince güzel kokular geliyor. Daha alıcı gözle bakıyoruz artık. Tatlı ürünler satan tezgaha gidip waffle alıyoruz. Ama tezgahtakini alıp ısıtıp veriyor. Oldu mu hiç, sıcakken, tazeyken güzel o (üzeri malzemesiz kalın waffle). Kötü seçimimizin sonuçlarına katlanıyoruz mecbur. Tatsız tecrübemizin üzerine yeme içme dışı tezgahlara yöneliyoruz biraz. Gerekli gereksiz, ortamın heyecanıyla herkesin kalbini çalacak birşeyler var. Yılbaşı ağacı süslerinden şapka atkılara, saç aksesuarından ahşap ürünlere, baharatçılardan tütsücülere kadar. Ama yeme içme olmasa pek tadı olmaz. Bence burayı sevmemin en büyük sebeplerinden birincisi bana hissettirdikleri, hatırlattıkları, ikincisi de burada yaşayanların geleneklerine dahil olma hissi. İşte böyle böyle her gün bir şekilde içindeydik bu ortamın. Biteceğini, bittikten sonra Aachen’ın yeniden eski sessizliğine bürüneceğini bildiğimden doya doya yaşamak istedim kaldığı her günü. Sonuç olarak da bir sürü şey yemiş, bir sürü insan görmüş olduk. Ben de aşağıya hepsinden bir karışım yapıyorum;

  • Aachen Noel Pazarı (Aachener Weihnachtsmarkt) 24 Kasım’da açılıp 23 Aralık’ta son buluyor. Her sabah 11’den akşam 9’a kadar açık.
  • Aachen küçük bir şehir olduğundan pazar da tek bir yerde. Aslında 3 yerde, ama hepsi birbirine çok yakın. En büyük kısım Markplatz, Katschhof ve Münsterplatz‘da. Bu üç meydan zaten hemen bitişikler. O yüzden onlar bir kısım. Diğer iki yer ise; Ursulinerstrasse ile Peterstrasse’nin kesişimindeki köşede ve Adalbertstrasse ile Promenadenstrasse’nin kesişiminde. Ama bu iki yere özellikle gidip görmeye gerek yok, hele en son saydığıma. Bir kaç tezgahtan oluşuyorlar sadece. Bu arada Adalbertstrasse, Aachen’ın büyük bir alışveriş caddesi.
  • Noel pazarlarının en büyük geleneği anladığım kadarıyla sıcak şarap, tabelalarda sürekli göreceğiniz ‘glühwein’. İstemeyenler için de çok güzel bir alternatif var, sıcak kakao. Bu tarihlerde hava gerçekten çok soğuk olduğundan sıcak şeyler insanı mutlu ediyor. Alırken kupalara da depozito ödüyorsunuz, bu sene 3 euroydu mesela. Bardakları geri verirseniz paranızı da geri alırsınız. Vermezseniz de eve hatıra götürürsünüz, mesela şöyle bir şeyi 🙂
  • Tezgahlardan ayaküstü atıştırmalık yiyecekler alabilirsiniz. En çok satılan sosisli sandviç, hepsi domuz eti lakin. Sosisle yaptıkları bir kaç çeşit daha var, mesela aklıma gelen ‘currywurst’. Benim de normalde sosis hiç aklımın ucuna bile gelmez. En son ne zaman yemiştim onu bile hatırlamıyorum. Ama o gün Göker’le o kadar gördük ki, akşama marketten (markette çeşitlilik var etler konusunda) sosis alıp evde yaptığımızı söylemek isterim. Hatta yanında patates desem..neyse ki o fırında çünkü kızartma yapmayı bilmiyorum..çok değiştim ben burada 😀
  • Yürürken devamlı kızartma kokusu. Bir süre sonra insanı çok rahatsız ediyor iyice yandığı zaman. Bolca patates kızartması var. Değişik bir hali var patatesin, ben mücvere benzettim. Şekli aynı mücver, patatesli bir harçtan yapılıyor, kızarıyor. Genelde 3’lü satılıp, yanında sos ile servis ediliyor. Hatta değişik soslar var, mesela elmalı sos. Ben onu denemedim (keşke deneseydim, pişmanım) ama sarımsaklı sosla yedim en son yediğimi. Bundan sonra patates yerken sarımsaklı yoğurtla yiyebilirim, baya yakışmıştı. O kadar çok yeniyordu ki bu anlattığım patates. Avrupalıların yeme alışkanlıkları baya kötü bence, nasıl böyle sağlıklı yaşıyorlar anlamıyorum 😀 Yediğimiz bir değişik şey de mantarlı. Küçük kültür mantarını önce sanırım yağda şokluyor, sonra dev tavada soğanla birlikte soteliyordu. Baharatlı, soslu, güzel bir alternatifti. Ama son günlerde o tezgahın önünden geçerken kokusuna hiç tahammül edemiyorduk nedense.
  • Tuzlu alternatifler görece çok fazla olmasa da, tatlı konusu pek öyle değil. Zaten Aachen’ın meşhur printenini satan dükkanlar pazarda da varlardı. Mesela Nobis, Lambertz, Klein. Mutlaka denenmeli. Bence en güzeli Klein’da. Zaten hep ikram eder onlar, yolda dükkanlarının önünden geçerken bile 🙂 Domspitzen var bir de, printen dışında. O da Nobis’te tadılabilir. Bu geleneksel tatlar dışında waffle, krep gibi şeyler de var. Waffle denememiz başarısız olmuş olsa da, Markplatz’dan Münsterplatz’a doğru aşağı inerken ortada Hexenhof’un tezgahında taze yapılan kreple kötü tecrübemizi unuttuk. Bana o an çok lezzetli geldi nedense. Bir sürü çeşidi vardı krebin, işte nutellalısı, bademlisi, fındıklısı, çikolatalısı, alkollüsü…Sadece alkollü olanların fiyatı birazcık daha yüksekti normal olandan. Diğerlerinin hepsi aynı fiyattı. O an içimden dedim ki “Biz de olsa her çeşit için üzerine en az bir 50 kuruş koyardık”. Üzüldüm tabi, yine ‘neden’ soruları üşüştü kafama ama çabuk atlattım.
  • Bunu nasıl unuttum. Bir badem var, dışını kakao ve şekerle kaplıyorlar, taze yapılıyor yine. İlk aldığınızda sıcak oluyor. Nasıl güzel, nasıl bağımlılık yapıyor. Badem şekerine benziyor biraz bizim ama tadı biraz daha farklı. Bunu aldığımız her gün çocuk gibi mutlu oluyordum. Hepsini bitirmeyip akşam eve de saklıyordum 🙂 En güzel, en tazesini satan tezgah Katschhof’ta, sahnenin hemen karşısındaki. (Böyle yazıyorum ama her sene yerleri değişiyor mudur acaba?) 
  • Nougat ve marzipan satan bir kaç yer de var. Özellikle marzipana pek düşkünler sanıyorum.
  • Kestane satan küçük arabalar bile var. 
  • Aachen noel pazarının en güzel sürprizi ise tam şurada 🙂 Bu tatlı amcaya her zaman rast gelemeyebilirsiniz. Sadece haftasonları oluyor. Müzik kutusunun kolunu çevirip mutluluk dağıtıyor bence 🙂 Bir elini maalesef tam olarak kullanamıyor ama ona yardım eden herkesi de o elini kullanarak şapkasıyla selamlıyor. O mutlu bir insan, beni de ediyor.
  • Pazar, öğlen çok kalabalık olmuyor, akşama doğru kalabalıklaşıyor. Özellikle haftasonları acayip kalabalık çünkü şehir dışından gelen çok. Aachen tam Hollanda ve Belçika sınırında olduğundan oralardan da ziyaretçileri var.

Sanırım anlatacaklarım bitti. Burada çektiğimiz videomuzu aşağıda izleyebilir, beni instagramda takip etmek için de şuraya tıklayabilirsiniz. O zaman şimdiden herkese çook güzel bir yıl diliyorum. Yeni yıl isteklerimize, hedeflerimize daha da yaklaştığımız bir yıl olsun. Görüşmek üzere!


 

You Might Also Like...

2 Comments

  • Reply
    Gastronomic Engineer
    Şubat 24, 2018 at 10:36 pm

    Bayılıyorum bu noel marketlere 🙂
    Çok güzel bir yazı olmuş, ayrıca fotoğraflara bayıldım !
    Sevgiler,
    Cansın

    • Reply
      pinardurak
      Mart 2, 2018 at 6:26 pm

      Merhaba Cansın,
      Noel zamanı çok başka oluyor gerçekten. Okumana ve beğenmene çok sevindim, teşekkürler 🙂

    Gastronomic Engineer için bir cevap yazın Cancel Reply