Pınar Aksoy
KAPADOKYA NEREYE GİTSEK YURTİÇİ

Kapadokya – Bölüm 1

O kadar çok görmüştüm ki fotoğraflarını, o kadar çok duymuştum ki adını, sanki gitmiş görmüş gibiydim. Ta ki akşam geç saatte otele varmaya çalışırken Uçhisar’da ışıkları ile sanki masallardan fırlamış gibi karşımıza çıkan ilk peri bacasını görene kadar. O an anladım bambaşka bir yere geldiğimi, içinde fotoğraflarından çok çok daha fazla hikayeyi taşıdığını.
Farklı bir yer Kapadokya, herkes başka bir şey bulacaktır burada, hatta bu buldukları sanki o bütünün çok küçük bir parçasıymış gibi hissedecek, kalanlar için tekrar gelecektir. Yani en azından ben bir dahaki buluşmamız ne zaman olsa diye düşünüyorum 🙂
Bu ilk gidişimizdi ve tarih olarak Kasım’ı seçmiştik. Sonbaharda Kapadokya’nın daha güzel olacağını düşünmüştük ki Kasım’da Kapadokya tam hayallerimdeki gibiydi. Etraf sarı tonlarda, ağaçlar yapraklarını çoktan dökmüş, el ayak çekilmiş bölge asıl sahiplerine kalmış..Hava güneşli ama soğuk. Şanslıydık ki iki gün boyunca da güneş bizi hep aydınlattı. Ama güneş gittiğinde hava dondurucu soğukluktaydı, sabah gün doğmadan ve akşam güneş battığında İç Anadolu’nun o ayazını hissediyorsunuz. Hep öğrendiğimiz o karasal iklime has gece gündüz büyük sıcaklık farklarını unutmamak üzere hatırlıyorsunuz 🙂
Kapadokya ile ilgili söylenecek çok şey var, hadi bi yerden başlayalım hiç birini unutmadan. Biz cuma akşamı 21:30 uçağı ile Nevşehir Havalimanı’na iniş yaptık. Daha önceden rezervasyon yaptırdığımız aracı iner inmez havaalanından kiralayarak otele doğru yola çıktık. (Burada araba şart. Görülecek yerler birbirine hep yakın mesafelerde aslında, arabasız ulaşım pek mümkün değil.) Otelimizi Göreme’de seçtik, hem daha merkezi olması açısından, hem de bu ilk gelişimizde balona binmeyeceğimizden sabah o şahane balon manzarasını en iyi Göreme’de izleyebileceğimiz için. Kapadokya’da olduğumuzu daha iyi hissedebilmek için de mağara otelde kalmayı seçiyoruz ve tercihimiz Sultan Cave Suites oluyor. Göreme’de daracık sokaklardan otele ulaşıyoruz ve bir an önce sabah olsun diye günü bitiriyoruz.
Ertesi sabah beklenen an geliyor, gün doğmadan otelin çatısında hazır bekliyoruz. Balonlar teker teker havalanmaya başlıyor, hepsi farklı farklı yönlere dağılıyor, havada rengarenkler, çocuklar gibi şeniz 🙂

Balonların büyüsünden yavaş yavaş kurtulunca kahvaltıya inip, bize akşama kadar enerji sağlayacak kadar iyi bir kahvaltı yapıyoruz. Sonra istikamet Göreme Açık Hava Müzesi. Burası otele çok yakın, araba ile 10-15 dk da varıyoruz. İlk gittiğiniz ören yerinde muhakkak hemen bir müzekart alın eğer yoksa. Çünkü Kapadokya’da görülecek bir çok yer var ve hepsine müzekart ile giriş yapabiliyorsunuz. Biz her yere kredi kartının müzekart özelliği ile giriş yaptık. Göreme Açık Hava Müzesi kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Gitmeden önce biraz araştırma yapılsa çok daha iyi olur, gördüklerinin hikayesini bilince iki kat daha fazla etkileyecektir eminim.

Buradan sonra Çavuşin’e gidiyoruz. Burada bir kilise var, girişi yerden epey yukarda, bu yüzden demir bir merdiven yapmışlar fakat görüntüyü çok çirkinleştirmiş. Varolan yapıyla daha bütünleşen bir çözüm düşünülebilirmiş. Kısa sürüyor ziyaret. Zelve Açık Hava Müzesi‘ne yol alıyoruz. Burada uzun bir rota sizi bekliyor. Biraz çetin koşullar 🙂 Ama vadi turunu mutlaka tamamlayın. Burada çok eskiden bir yaşam olduğunu düşünerek yürüyün. Bu toprakların bize verdiği en güzel hediyelerden biri olan bulgurun, İç Anadolu’da seneler seneler önceden yetiştiğini, kabuğundan ayırmak için kurulan düzeni görüp şaşırın. Gezi planınıza Zelve’yi eklemeyi unutmayın 😉

Kapadokya’da yollarda giderken etrafa şöyle bi baktığınızda her yer göz alabildiğine uzuyor. Huzuru bozacak tek bir yapı yok. Yolda olmanın güzelliğine güzellik katıyor, fotoğraflara şahane fon oluyor yani. Doğanın tek başına, yalın halinin nasıl güzel olduğunu, insana nasıl tarifsiz bir huzur verdiğini tekrar tekrar hatırlatıyor üstüne basa basa.

Zelve’den sonra sırada Avanos var. Neden bilmiyorum ama en merak ettiğim yer. Seramik işlere bayıldığımdan Kapadokya’nın o meşhur çanak çömlek işlerinin de burada yapılıyor olması olabilir sebep 🙂 Zelve’den Avanos’a giderken yol yine çok güzel, sayısız vadilerinden biri daha var yol üzerinde ama adı yok, ben göremedim, manzara şahane yine.

Avanos’a varınca önce hayallerim yıkılıyor, ben daha kendine özgü küçük bir köy hayal ederken, anlamsız, hikayesiz az katlı evler karşılıyor bizi. Ama üzüntüm Kızılırmak’ın diğer tarafına geçince bitiyor, çünkü aradıklarım buradaymış. Yürürken duvarına taşıdığı eserleriyle bir yer kendini fark ettiriyor hemen, içeri giriyoruz, Erdoğan Bey’in atölyesiymiş burası. Çok güzel şeyler yapmış, ama o dönem bi iş üzerinde çalıştığından bizi deneme yapabilmemiz için bir arkadaşının atölyesine gönderiyor. Biz de Chez Hakan’a gidiyoruz, Hakan Bey çok tatlı biri, çayı yeni demlemiş, çayımızı içip her şeyden konuşuyoruz. Sonra tornanın başına geçip ilk denememi yapıyorum 😀 Kolay görünse de zor ama terapi gibi bir şey çamurla uğraşmak. Alacaklarımızı alıp ayrılıyoruz. Giderseniz bence mutlaka uğrayın, Hakan Bey’de çok hikaye var, hatırlarsa bizden de selam söyleyin 🙂
Şimdiki planımız Ürgüp üzerinden Mustafapaşa’ya varıp günü Old Greek House’da bitirmek. Gitmeden önce çok duydum adını, hatta bunu da yazmazsam olmaz, bir dönem Asmalı Konak’ın ilk bölümlerinin çekildiği yermiş. Bu eski Rum Evi şahane bir yer. Orada çalışanlar çok ilgili, bize konağı gezdirdiler. Burası hala ilk hali ile duruyormuş, hiç bir tadilat, değişiklik yapılmasına izin yokmuş zaten. Tavanlardaki, duvarlardaki işler hala duruyor, yerdeki tahtalar bile o dönemlerden kalma. Biz akşam yemeği için gittik ama burda konaklama da yapılabiliyormuş, tabi kış döneminde değil. Evin ısınması zor olduğundan konaklama için gelen misafirlerini başka otellerinde ağırlıyorlarmış. Old Greek House, Kapadokya’da yemek için tercih edilebilecek en güzel yerlerden biri bence. Ama Kapadokya gibi tarihi olan bir yerde yemek yemek için seçenekler çok kısıtlı. Hatta mutlaka deneyin diyebileceğim yöresel bir lezzet de yok, belki de biz bulamamışızdır. Eğer siz biliyorsanız beni de aydınlatın lütfen 🙂 Tatlısına varana kadar güzel bir yemekten sonra otele dönüyoruz. Çünkü Kapadokya’da hava karardıktan sonra yapılabilecek pek bir şey yok. Etraf baya ıssızlaşıyor. Zaten burada gün çoook çok erkenden başladığı için hiç problem değil bence 🙂

Videoyu keyifle izlersiniz umarım!

You Might Also Like...

No Comments

Leave a Reply