Pınar Aksoy
Amsterdam HOLLANDA NEREYE GİTSEK YURTDIŞI

Tanıştığımıza Memnun Oldum Amsterdam

Şehirlerin de insanlardan pek farkı yok bence. Görmeden önce iyi ya da kötü kesin bazı düşünceler olur kafamda onunla ilgili. Bazen abartılı hayaller ve coşkuyla gidip hafif boynu bükük dönerim, bazen de çok bir şey beklemezken sürprizleri ile utandırır beni. Amsterdam hangi kategoride kaldı derseniz..ikisi de değil. Bende hep merak uyandıran ama öncelik sıramda olmayan bu sulak şehir benden habersiz güzel anılar hazırlamış bana. Bu yazı planlamalarınıza yardımcı olacak, kapsül bilgiler içeren gezi rehberi olmayacak ama içinden ufak tefek notlar alacağınızı biliyorum 🙂 (gelecek program: gezi rehberi çok yakında vizyonda).

Önceden planlamadığımız, ani sayılabilecek (1 hafta öncesi bizim için ani oluyor 😀 ) bu 3 günlük mini seyahat kısa ama dolu doluydu. Çoğunlukla güneşli, yer yer bulutlu, biraz soğuktu ama şans benden yanaydı galiba. İlk gün akşamı meşhur Dam meydanına doğru yürürken yolun sonunda bi dönme dolap. Lunapark kurulduğunu biliyordum da hala orada olması, uzaktan ışıklarıyla göz kırpması hiç fena değil. Meydandayız. Kalabalığa eklenen fazladan bir lunapark kalabalığı. Hamburgerciler, pan kek ve sayamadığım kadar çok tatlı standları, tamamen hileli olduğunu düşündüğüm oyuncak yakalama makineleri (çünkü hepsini tutuyorum ama oyuncağı tam kaldırdığı sırada elinden bırakıveresi geliyor makinenin). Ve hoop dönme dolap kuyruğundayız. Daha önce hiç dönme dolaba binmemişim, bu zamana kadar eksikliğini hiç hissetmediğim bu gerçek o an aklıma geliyor. 10 dk sonra kabinlerden birindeyiz. Çok güzelmiş, nasıl böyle bir şeyi kaçırmışım daha önce. Ama dur biraz çok mu yükseldik. Asla binemem dediğim o yukarıda dönen şeyinde mi üstündeyiz? Hem de duruyoruz şu an, bu yükseklikte! Bu kabin sallanıyor mu ne?! Derken derken, ilk turun sonunda ‘ne olur bitmesinn’ e dönmüştüm bile 🙂 Bunun şerefine mini mini pankekler (poffertjes, Hollanda’ya özgü, bence mini pankek) satan standın önündeki kuyruktayız. Bize torpil geçip meyvelerden de koyuveriyor üzerine. Ama asıl önemlisi, kendimi böyle şanslı hissetmeme sebep olan bir şey söylüyor bize: “Çok mutluyum çünkü bugün son gün”. Son gecesinde tesadüfen yakalamışız lunaparkı. Yoksa ben hala hiç dönme dolaba binmemiş biri olarak hayatıma devam edecektim 🙂

Ertesi sabah çoğu şey toplanmıştı meydandan, büyük vinçler büyük makineleri sökmek için uğraşıyorlardı. Ve biz geceden sabaha ne çabuk bir değişim diye düşünerek ilerledik önünden. Poffertjes tezgahında öğrenmeseydik haberi sabaha baya şaşıracaktık kesin (yani Ekim ayının son haftasonu kaldırılıyor lunapark).

Günlerden pazartesi ve o gün çok merak ettiğim Noordermarkt kuruluyor, antika pazarı, ikinci el pazarı, bit pazarı, ne derseniz. Hani gitmeden not alırsınız ya, o zaman da çok istediğiniz bir şey olur sonra bi bakarsınız günü denk gelmez. Bana çok olur, ama bu sefer talih yüzüme gülüyor. Biz de yürümekten hiç gocunmadan, kanallarda fotoğraf çeke çeke, evlerin kaykılmış hallerine baka baka pazara doğru yollanıyoruz. Tezgahlarda ilgi çekici şeyler var, hepsi dolu dolu. İyi ki gelmişiz. Kartpostal mı onlar, hem de eski, hem de birine mi yollanmış! Açılııın, açılın, izin verir misiniz lütfen. Ulaştım işte, kutu kutu kartlar hepsi önümde. Tek tek bakıyorum, bazılarının arkası boş. Arkası dolu olanlar daha heyecanlı, keşke ne yazdığını anlayabilsem. Of, daha Almanca öğrenmeden bi de Felemenkçe mi, çok zor. Ama bir dk. O karttaki bina, çeşme, meydan..Marktplatz mı o? Arkasını çeviriyorum, Aachen’dan yollanmış. O meydanda burada her gün geçtiğim meydan (bir süredir Aachen’dayız, bu konuyla da ilgili bir şeyler yazmayı düşünüyorum:)). Seneler önce Aachen’dan Hollanda’ya yollanan kart beni mi buldu yani. Hatta şu an bilgisayarımın yanında yeniden o günü hatırlatıyor bana. Kendimi yine çok şanslı hissettiğim günü. Amsterdam’ın bana merhaba deme şeklini. Evet Amsterdam, ben de seninle tanıştığıma memnun oldum!

You Might Also Like...

No Comments

Leave a Reply